Alman Yargıtay’ının VW Kararı Işığında Dizel Skandalı
Uzun süren bir bekleyişten sonra nihayet Alman Yargıtay`ı ( Bundesgerichtshof ) kamuoyunu yıllardır sıklıkla meşgul eden „Dizel Skandalı“ konusunda tüketicilerin yüzünü güldürecek bir karar verdi. Bu karar, hukuk camiasında deprem etkisi oluşturan bu karar vesilesiyle müşterilerini dolandırarak kusurlu, manipüle edilmiş araç satan Volkswagen şirketine hak ettiği hukuki mağlubiyeti aldı. Bu şekilde VW yani sıra AUDİ SEAT SKODA PORSCHE marka manipüle edilen arabalar için açılan davaların da kazanma ihtimali ciddi ölcüde yükselmiştir.
Olayın ilk başladığı noktaya gidecek olursak bilindiği gibi Volkswagen şirketi ürettiği araçlarda kullandığı özel bir yazılımla havaya salınan zehirli atıkların değerlerinde oynama yapmıştı. Normalde havaya çok daha fazla miktarda gaz salınımı olmasına rağmen testlerde elde edilen değer miktarları daha düşük gösterilmekteydi. Bu olayın ortaya çıkmasından sonra birçok tüketici araçlarının trafikten men edilme yaptırımıyla karşılaşmış ve zarara uğramışlardı. Almanya`nın en yüksek dereceli mahkemesi olan Federal Alman Mahkemesi`nin vermiş olduğu karara göre; Volkswagen`nin sadece ve sadece kar marjını artırmak için araçlarda yaptığı manipülasyon ile yalnızca insan sağlığını değil aynı zamanda çevreye de zarar verdiğine vurgu yapıldı. Bunun sonucu olarak; VW`nin, hukuka ve ahlaka aykırı bu durum neticesinde müşterisine kullanılmış ya da yeni bir araba olduğuna bakılmaksızın tazminat ödemesine mahkum edildi. Peki dolandırılan müşterilerin ne kadar bir tazminat almaya hakkı vardır? Bu soru çerçevesinde net bir şekilde şunu söyleyebiliriz ki, müşteriler skandaldan etkilenmiş aracı iade ettiği takdirde satın alma fiyatı ve buna ek olarak ödediği faizleri de alma hakkına kesinlikle sahiptir. Bu ödenecek paradan sadece dava tarihine kadar olan kullanım bedeli kesintisi olacaktır. Bu kesinti olmasına rağmen tüketiciler yine de çok fazla karda olacaklardır. Şöyle ki; Aracı suan ki araç piyasasını göz önüne alarak sattığını düşünse onbinlerce Euro daha düşük fiyata satacak iken bu durumda kesinti olarak indirilen para miktarı bu karşılaştırmaya göre çok daha düşük miktarlarda olacaktır.
Şimdi kısaca Alman Federal Mahkemesinin vermiş olduğu davanın geçmişine göz atalım.Tüketici, 2014 yılında kullanılmış yani 2. el VW Sharan aracı satın almıştır. Akabinde dizel skandalının ortaya çıkması neticesinde Koblenz Landgericht Mahkemesinde görülen davada Landgericht Koblenz tüketici lehine karar vermiş ve dava BGH`ye taşınmıştır. Nihayetinde BGH`de tüketici lehine bir karar vererek davayı kapatmıştır.
Peki Alman Yargıtay`ının vermiş olduğu bu kararın etkileri neler olacaktır? VW`ye karşı bugüne kadar açılan bütün davalarda VW`nin avukatlarının yapmış oldukları şüphe stratejileri, tüketicinin skandaldan haberdar olarak aracı satın aldığı savunmaları bazı mahkemelerden zaferle ayrılmalarına sebep olmuştu. Ama artık bu savunmaların ve bahanelerin hiçbir önemi kalmadı. Volkswagen`nin tüketicileri dolandırdığının ve kusurlu olarak sattığı mallardan sorumlu tutulacağının yasal olarak önemli bir kesinlik kazanmış olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bu karar, hem önümüzdeki günlerde açılacak olan davalar açısından hem de halihazırda devam eden davalar açısından tüketicilerin elini fazlasıyla güçlendirecektir ve bu karar tüketicilerin davayı kazanma şanslarını da önemli ölçüde artırmıştır. Bu kararın önemli bir başka işlevide halihazırda görülen davaların daha hızlı bir şekilde sonuçlanmasına vesile olacaktır. Şu an devam eden 60.000´e yakın davayı göz önüne alırsak müşterilerin uğradıkları zararlarının daha hızlı bir şekilde tazmin edileceğini söyleyebiliriz. Aynı şekilde bu kararın Mercedes`e karşı açılan davaların seyrini tüketici lehine değiştirmek için önemli bir etkisi olacaktır.
Sonuç olarak, BGH`nin bu kararı hem haksızlığa uğrayan birçok tüketiciye umut kaynağı oldu hem de aynı zamanda tüketicileri kasten hukuka ve ahlaka aykırı şekilde dolandırmaya çalışan VW şirketine de sert bir tokat niteliğinde oldu. Hala dava açıp açmama da tereddüt eden birçok tüketicinin bu karar sebebiyle cesaretleneceği ve haklarını aramak için harekete geçeceğini ümit ediyoruz.
Dr. Sincar ve Basun Hukuk Bürosu olarak ihlal edilen haklarınızı geri almanız için sizin adınıza mücadele etmekten onur duyarız. Sizler de dizel skandalından etkilenmiş bir araca sahipseniz irtibat numaralarımızdan bizlere ulaşarak ücretsiz olarak haklarınızı danışabilirisiniz. Ayrıca, hukuki sürecin de hiçbir aşamasında sizlerden 1 Euro dahi talep etmeden haklarınızı geri almayı taahhüt ediyoruz.
Daha fazlasını okuEv Kredisi Sözleşmelerinin İptali İçin Devrim Niteliğinde Karar
Avrupa Adalet Divanı (der Europäische Gerichtshof – EuGH), özel kredi sözleşmelerinin iptal politikası çerçevesinde yankı uyandıracak bir karar vermiştir. Söz konusu karara göre Kredi Sözleşmelerinin İptal Hükümleri Kısmı (Widerrufinformation) tüketici haklarını ihlal edecek bir sistemde kaleme alınmış ve bu durum Avrupa Parlementosu kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.
Avrupa Adalet Divanı`na göre tüketicilerin imzalamış oldukları kredi sözleşmelerinde, iptal süreleri ve bu iptal sürelerinin hesaplanması hakkında açık ve anlaşılabilir bir açıklama olması zorunludur. Avrupa Adalet Divanı , geçen hafta Landgericht Saarbrücken mahkemesi tarafından kendilerine intikal eden dosyada vermiş oldukları kararın özü bu şekildedir. Lüksemburg yargıçları, söz konusu dava dosyasında karşı taraf avukatlarının Alman hukukuna yapmış oldukları atıfların gerekli şartları sağlamadığı kanaatine varmışlardır. ( Az. C-66/19)
Bilindiği üzere yapılan bir sözleşmede kural olarak iptal süresi 14 gündür. Bu kurala rağmen davacı olan tüketici, 2012 yılında Ev Kredisi için imzalamış olduğu kredi sözleşmesinin iptali için 2016 yılında dava açmıştır. Kreis-Sparkasse avukatları da bu durumun kabul edilemez olduğunu tüketicinin detaylı şekilde sözleşmenin iptali konusunda bilgilendirildiğini ve bu sebepten davanın reddedilmesi gerektiğini savundular. Sonuç olarak; 2012 yılında imzalanmış olan ev kredi sözleşmesi, 4 yıl sonra mahkeme kararıyla iptal edilmiş oldu.
Avrupa Adalet Divanı, vermiş olduğu kararın gerekçesini ise şu şekilde izah etmiştir :
„Sözleşmenin İptal Hükümleri kısmında, açık ve anlaşılır şekilde net bir iptal prosedürü hakkında bilgi verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, ilgili kısımda kanun maddelerine atıf yapılması söz konusu bilgilendirmenin açık ve anlaşılır bir açıklama şartını yerine getirmediği kanaati oluşmuştur. Bu şekilde basamaklı olarak referans gösterilen kanun maddeleri, tüketicinin sağlıklı bir şekilde bilgi alma kabiliyetini zedelemektedir.“
Avrupa Adalet Divanı`nın bu deprem etkisi olusturan kararı, tüm Almanya Mahkemeleri açısından bağlayıcıdır. Şöyle ki; Hiçbir Alman Mahkemesi bu kararın aksine bir karar veremeyecektir. Bu sebepten, birçok kredi sözleşmesi imzalayan ve yüksek faiz oranlarıyla başı dertte olan tüketicilere gün yüzü doğmuştur. Bu karar sayesinde tüketiciler, Mahkemeye başvurarak on ödeme cezasına maruz kalmadan kredi sözleşmelerini yapılandırabileceklerdir ve ayrıca geçmişe dönük ödenmiş fazla faiz tutarlarını topluca geri alma hakkına kavuşacaklardır.
Sonuç olarak; Avrupa Adalet Divanı`nın bu kararı tüketici haklarını önemli ölçüde güçlendirmiştir. Son zamanlarda Alman mahkemeleri önlerine gelen kredi sözleşmesinin iptaline ilişkin davalarda genel olarak banka dostu bir tavır takınmakta ve davaların büyük çoğunluğunu reddetmekteydi. En son elde edilen bu muazzam karar neticesinde tüketicilerin haklarını aramaları için ciddi bir yasal dayanak oluşmuştur. Bu sayede tüketiciler imzaladıkları kredi sözleşmelerini bu alanda uzman bir avukata göstermelidirler.
Belirtmek isteriz ki Kredi Sözleşmelerinin iptali konusunda yüzlerce dosyayı, Avrupa Adalet Divanı`nın bu emsal kararından önce dahi müvekkillerimiz lehine sonuçlandırdık.
Dr. Sincar & Basun Hukuk Bürosu olarak ev krediniz varsa şayet bizlere resmini gönderdiğiniz takdirde haklarınızı ücretsiz olarak sizlere memnuniyetle bildirmek isteriz.
Daha fazlasını okuSokağa Çıkış Sınırlandırılması
Bildiğiniz üzere son aylarda global bir kriz haline gelen Corona salgını sebebiyle dünya çapında olağanüstü bir dönem yaşanmaktadır.Aynı şekilde Almanya`da da salgınla mücadele kapsamında olağanüst hal durumuna geçilmiştir. Halihazırda, 23 Mart Pazartesi günü itibariyle yürülüğe konulan ve ilk etapta 2 Hafta süre ile sınırlı birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Bundan sonraki süreç ise halihazırda sonu belli olmayan bir döneme doğru gitmektedir.Federal devlet ile Federe yani eyalet yönetimleri arasıdaki ortak uzlaşı ve işbirliği çerçevesinde alınan kararlara göre her ne kadar tam anlamıyla kesin sokağa çıkış yasağı getirlmemiş olsa da sokağa çıkma imkanları ciddi anlamda sınırlandırılmıştır. Şimdi kısaca genel hatlarıyla alınan kararlardan ve bu kararlara uyulmaması durumunda karşılaşılacak yaptırımlardan bahsedelim.
Öncelikle alınan kararların en önemlisi mümkün olduğunca diğer insanlarla en asgari düzeyde irtibatın ve yakınlaşmanın önlemlisidir. Bu açıdan dışarı aile bireyleri hariç en fazla 2 kişi ile birlikte çıkabilirsiniz ve buna ek olarak tüm toplu kutlama, ibadet ve toplantılar kesinlikle yasaklanmıştır. Belirtmemiz gerekir ki; Evinizin bahçesinde aile bireyleriyle bulunmanızda sakınca bulunmamaktadır fakat aile dışından kişiler ile bulunmanız durumunda ciddi para cezasıyla karşı karşıya kalabilirsiniz. Hatta hapis cezasına varacak şekilde yaptırımlarla karşılaşmanız yüksek olasıklar dahilindedir. Dışarı çıkmanız içinde belli başlı bazı sebeplerin olması gerekmektedir. Bunlar; Zaruri alışveriş, ilaç alma, ise gitme, önemli doktor ve sınav randevularına gitme ve ayrıca temiz hava alma sebebiyle yürüyüş yapmadır. Bu sebepler dahilinde sokağa çıkıyor olsanız dahi diğer insanlarla arnızda minimum 1.5 metre mesafe koymalısınız ve ayrıca 2 kişiden fazla beraber gitmemelisiniz. Tüm bu ifade ettiklerimize ek olarak belli başlı bazı tip dalları için de bazı kısıtlamalar söz konusudur. Söyle ki; Fizyoterapi açısından acil ve önemli bir sebep yok ise muayene için fizyoterapi merkezlerinin ziyaretleri de yasaklanmıştır.
İş yerleri açısından eğlence merkezleri, cafeler,barlar kesinlikle kapatılması kararı alınmıştır. Restourant, Bäckerei gibi müesseselerin de sadece paket servisi yapacak şekilde faaliyetlerini sürdürmelerine izin verilmiştir. Alışveriş merkezleri, Eczaneler, Benzin istasyonları, banka ve posta kurumlarının açık kalmasına müsadee edilmiştir. Açık olan mekanlar açısından da her 10 metrekareye 1 müşteri düşecek şekilde müşteri yoğunluğuna müsade edilmiştir. Bu sınırın aşılması durumunda yine cezai yaptırımla karşılaşılması mümkündür.
Tüm bu kurallara aykırı davranılması durumunda minimum ödenecek cezi tutar 200 Euro`dur. Bunun dışında 25.000 Euro`ya kadar idari para cezası ve 5 yıl hapis cezasıyla yargılanılmasının da onu açılmıştır.
Daha fazlasını okuAvrupa Adalet Divanı`nın Aldığı Karar Işığında Ev Kredi Sözleşmelerinin İptali
Avrupa Adalet Divanı`nın 26 Mart 2020 tarihinde vermiş olduğu karar, yüksek faiz oranıyla ev kredisi almış olan birçok tüketiciyi yakından ilgilendiriyor. Şöyle ki; Söz konusu karar neticesinde birçok tüketici yüksek faizle ödeme yaptıkları kredi sözleşmelerini iptal edebilecek ve bunun neticesinde de ortalama 10 Bin ile 20 Bin Euro arasında, faiz geri ödemesi alabilme imkanına kavuşacaklardır.
Kısaca Avrupa Adalet Mahkemesi`nin vermiş olduğu kararın arka planından bahsedelim. İlk olarak, Landgericht Saarbrücken`de açılan davada, davacı borçlu, Kredi Sözleşmesinin iptalini talep etmiştir. Bu talebinin sebebi olarak da; Kredi Sözleşmesi`ndeki, „Sözleşmenin İptali Usulü“ (Widerrufinformation) kısmının yeterince açık ve anlaşılabilir olmadığını ileri sürmüştür. Landgericht Saarbrücken Mahkemesi ise davayı, söz konusu durumun Avrupa Parlementosu`nun Kredi Sözleşmeleri Yönetmeliğine aykırı olduğu kanaatiyle Avrupa Adalet Divanı`na taşımıştır. Avrupa Adalet Divanı`da 26 Mart tarihinde kendilerine intikal eden bu dosyada vermiş olduğu kararla, tüketiciyi haklı bulmuş ve sözleşmenin iptali ile ilgili kısımın da açık ve anlaşılır şekilde düzenlenmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Avrupa Adalet Divanı`nın vermiş olduğu bu karar neticesinde 11.06.2010 ile 20.03.2016 tarihleri arasında imzanlanmış özellikle Ev Kredi Sözleşmelerinin iptali için gün doğmuştur. Ayrıca bizim davanızı kabul etmemiz için, imzalanmış sözleşmenin halen devam ediyor olması ve son olarak da kredi kullanılarak alınan evin kiraya verilmemiş olması gerekmektedir. Kısaca maddeler halinde belirtmek gerekirse;
1- Sözleşmenin, 11.06.2010 ile 20.03.2016 tarihleri arasında imzalanmış olması,
2- Sözleşmenin halen devam ediyor olması,
3- Kredi kullanılarak alınan evin başkasına kiraya verilmemiş olması, gerekmektedir.
Avrupa Adalet Divanı`nın vermiş olduğu karar ışığında belirtmemiz gerekir ki; Alman bankalarının hazırlamış oldukları ev kredi sözleşmelerinin birçoğu Avrupa Parlementosu kanunlarına aykırıdır, bu sebepten vatandaşlarımız kredi sözleşmelerini iptal etme hakkına yüksek derecede sahipler. Altını çizmemiz gerekir ki; Almanya Yerel ve Yüksek Mahkemeleri Avrupa Adalet Divanı`nın almış olduğu bu karara uymak zorundadır bu nedenle Almanya`nın neresinde olursanız olun şayet yukarıda izah ettiğimiz şartlara uyuyorsanız dava açıp, büyük kar elde etme imkanınız mevcuttur.
Senelerdir bu davalarda uzmanlaşmış bir hukuk bürosu olarak Sparkasse, Volksbank, Deutsche Bank, Commerzbank, Ingdibabank, DSL Bank ve nice bankalara karşı sayısız dava kazandık. Bir örnek verecek olursak; Sparkasse bankasının hatalı kredi sözleşmesini iptal ettirip, müvekkilimize tamı tamına 26.000 Euro kazandırdık. Söz konusu kazandığımız miktarın yüksek olmasının sebebi ise 2010 ile 2016 yılları arasında banka faiz oranları 4,5%`e kadar yükselmişti. Günümüzde ise faiz oranları 0,8%`e kadar düşmüş olmasıdır. Bu durumda, 4,5 %`lik sözleşmenin iptali ile faiz ödemeleri geri alınıp sözleşme 0,8% faiz oranı üzerinden yeniden yapılandırılmıştır.
Son olarak belirtmek isteriz ki; Avrupa Adalet Divanı`nın almış olduğu bu karar Almanya`da deprem etkisi oluşturdu ve tüketiciler için kaçınılmaz bir fırsat doğurmuştur. Değerli vatandaşlarımız, Almanya`nın hangi şehrinde olursanız olun farketmeksizin yapmış olduğunuz Kredi Sözleşmesinin resimlerini bizlere gönderdiğiniz takdirde sizlere haklarınızı ücretsiz olarak bildirmekten ve haklarınız için mücadele etmekten gurur duyarız.
Daha fazlasını okuVW Dizel Skandalı: T5 ve T6 Model Araçlar da Manipülasyonlu
Kraftfahrt-Bundesamt, 24 Ocak 2020 tarihinde Euro 5 kategorisindeki VW´ye ait T5 ve T6 model araçlar için zorunlu geri çağırma bildirimi yayımladı. Peki bu durumun arkasında tam olarak ne var ve bu duruma karşı neler yapılabilir ?
Özellikle en son yayımlanan bildiri sebebiyle Volkswagen`nin T5 ve T6 araçları kesin olarak etkilendiği anlaşılmış olsa da ilerleyen zamanlarda başka model araçların da dizel skandalından etkilenmiş araçlar kategorisine ekleneceği artık tahmini zor olmayan bir durumdur. T5 ve T6 araçlar 2009 ile 2016 yılları arasında üretildi ve yine bu zaman diliminde haylice fazla tercih edilen araçlar olmuşlardır. Söz konusu araçlar otomatik şanzımanla donatılmış ve Euro 5 standartına uygundurlar. Bu açıdan halihazırda 30.000 araç VW Servislerine „Software-Update“ için geri çağrılmıştır.
Geri çağırma, KBA veritabanında 37L8 koduyla yayımlandı. Söz konusu geri çağırmada açıklanan husus şanzımanın ve motor kontrol ünitesinin yeniden programlanması gerektiğidir. Özellikle, azot oksitlerin (zehirli gaz) Euro 5 kategorisi değerlerinin aşılmasına yol açan bir değer sapması problemin temelini oluşturmaktadır. Kısacası, VW araçları çok fazla azot oksit üretmesine rağmen, aracın gösterdiği değer çok daha az miktardadır. Alman Çevre Yardımı ( DUH ) tarafından yapılan ölçümlerden elde edilen sonuca göre ; Müfettişler, VW T5 2.0 TDI´nın egzoz gazı ölçümlerinden aracın +14 ile +21 santigrat derecede ortalama 992 mg NOx / km havaya salınım yaptığını saptamışlardır. Bu da izin verilen değerlerin tamı tamına 5.5 katını aştığı anlamına gelmektedir.
Bilindiği üzere 2019 yılında da T6 model araçlar zorunlu geri çağrılmışlardı fakat bu çağrılan araçlar EA288 tipi motora sahip araçlardı.
Almanya`nın neresinde olursanız olun sizlerde irtibat numaralarımızdan bizlere ulaşarak haklarınızı ücretsiz olarak danışabilirsiniz. Hukuki süreci başlatma kararı aldığınız taktirde gerek Mahkeme masrafları gerek ise Avukatlık Ücreti hususunda cebinizden 1 EURO dahi çıkmamaktadır.
Daha fazlasını okuCovid-19 Salgını Çerçevesinde İşveren ve İşçilerin Hukuki Durumu
Covid-19 Salgını Çerçevesinde İşveren ve İşçilerin Hukuki Durumu
Dünya çapında etkisini gösteren CORONA salgını maalesef birçok alanda yaşamı olumsuz etkilemiştir. Bu olumsuz durumdan etkilenen önemli bir kesimde işveren ve çalışanlar olmuştur. Bunun yanı sıra devletlerin ekonomileri global bazda etkilenmiştir. Bu bilgilendirme yazısında siz vatandaşlarımıza salgın sebebiyle karşılaşılan birçok sorunu iş hukuku çerçevesinde ele alacağız. Belirtmemiz gerekir ki; Corona Salgını sebebiyle işten çıkarılma veya maaşların ödenmemesi durumunda kesinlikle İş Hukuku alanında uzman bir avukattan haklanızı danışmanızı öneririz. Bu yazımızda genel hatlarıyla sık sık karşılaşılan 10 adet durum karşısında hem işveren hem de çalışan olarak ne gibi haklarınızın olduğunu ve nasıl hareket etmeniz gerektiği hususlarını ele alacağız.
1. Şirketim Kapalı Olduğu İçin İşveren Beni Ücretsiz İzne Çıkarabilir mi ?
Genel olarak en sık karşılaşılan bir sorun olan işçinin ücretsiz izne çıkarılması konusunda İş Kanunu`n da işçi lehine bir düzenleme mevcuttur. Bu düzenlemeye göre kural olarak işveren çalışanını salgın sebebiyle ücretsiz izne çıkaramaz. Şayet, salgın sebeiyle işveren işyerini kapatmak zorunda kalıyor ve işçilerini evlerine gönderiyorsa bu durumda işveren, işçilerine ücretlerini ödemeye devam etmekle yükümlüdür. Ayrıca işçinin evde kaldığı süre işçinin yıllık tatil izninden de sayılamaz. İşverenin makul ve adil bir çözüm sunması gerekmektedir bunların başında ise kısa süreli çalışma seçeneği hayata geçirilebilir. Ayrıca devlet, halihazırda 38 Milyar Euro`lük yardım paketinin uygulanmasına karar vermiş durumda bu hususta detaylar ilerleyen günlerde belli olacaktır.
2. Peki „Kısa Süreli Çalışma“ Ne Demektir ve İşveren Ne Zaman Buna Karar Verebilir?
Kısa süreli çalışma, normal çalışma saatlerinin geçici olarak azaltılmasıdır. Temel olarak; İşveren, iş kaybı riskini taşımak zorundadır böylece artık çalışmaya ihtiyaç duymasa dahi ne sebeple olursa olsun çalışanlarına ücretlerinin en azından bir kısmını ödemek zorundadır.
Kısa süreli çalışma kararı tek başına işverenin alabileceği bir karar değildir. Söz konusu hukuki durumun ortaya çıkması için yasal bir dayanak gerekmektedir. Korona Virüs sebebiyle yaşanılan zorluklar açısından 13 Mart 2020 tarihinde Federal Meclis mümkün oduğu kadar çok sayıda şirketi desteklemek için bir takım kararlar almıştır. Kısa süreli çalışma süresi şu anda en fazla 12 Ay ile sınırlandırılmıştır. Çalışana artık ihtiyaç duyulmuyorsa işçi, net ücret farkının yüzde 60`ni eğer en az bir çocuk sahibi ise yüzde 67`sini devletten talep edebilir.
3. İşveren Herkesi Kısa Süreli Çalışmaya Zorlayabilir mi?
Kural olarak, bu soruya vereceğimiz cevap hayır zorlayamaz olacaktır. Şirket öncelikle kısa süreli çalışma için izne başvurmalıdır. Başvuru, Ticaret Odası ve Sendika tarafından onaylanmalıdır.Kısa süreli çalışma seçeneği haddi zatında işten çıkarmayı engellemek için gelışıtırilen bir uygulamadır. Bu durumda çalışma saatleri yüzde 10 hatta yüzde 100 azaltılabilir. Elbette bu durumda çalışanlara yaptıkları iş kadar ödemem yapılacaktır. Çalışanlar, maaşlarının geri kalan kısmının yaklaşık yüzde 80 kısmını devletten alacaktır. Örneğin diyelim ki net maaşınız 2.000 Euro olsun ve kısa süreli çalışma sebebiyle maaşınızın 1.000 Euro kısmının işveren ödedi. Bu durumda maaşınızın geri kalan 1.000 euro`lük kısmının 800,00 Euro`sunu devlet size ödeyecektir.
4. İşveren Fazla Mesai Emri Verebilir mi ?
Kural olarak, işveren sadece toplu iş sözleşmesinden, kanundan veya şirket sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir sebebpten ötürü fazla mesai emri verebilir. Bu kuralın istisnası ise kaçınılmayacak ve öngörülemeyen bir durumun söz konusu olmasıdır. Corona salgını sebebiyle ekonomik anlamda ciddi kayıpların olamsi tehlikesi söz konusu olduğu için işveren, çalışanlarından fazla mesai çalışmalarını isteyebilir.
5. Çalışanlar Salgın Korkusuyla evde Kalabilirler mi ve Karantinada iken Maaş Ödemesi Alabilirler mi ?
İlk sorunun cevabı açık ve net bir şekilde hayır olacaktır. İse gelmemenin iş kanunu kapsamında yaptırımları olacak ve bunlardan biri de iş sözleşmesinin haklı nedenle feshi olacaktır.salgın sebebiyle somut ve anlaşılabilir bir riskin olaması gerekmektedir. Bu sebepten işyerinden en azından bir tane kanıtlanmı Çovid-19 Vakası olması gerekmektedir. Ancak bu durumda, şirket yetkilileri tarafından tavsiye edilen önlemler alınmalıdır ve ayrıca tehlike gerçekten büyükse tüm şirkete karantina uygulanmalıdır. İkinci soru açısından; Enfeksiyondan Korunma Kanunu`nun da açık bir düzenlemem mevcuttur. Buna göre; Karantina altında olan çalisnana ilk 6 Hafta boyunca net ücret tutarında tazminat ödenmelidir. Yedinci haftdabn itibaren sadece hastalık maaşı adı altında tazminat ödemesi yapılır.
6. Salgın Krizi Sebebiyle İşten Çıkarma Durumunda Ne Yapılabilir?
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki; Bir Çalışan, çalışan sayısı 10`dan az olan bir küçük işletmede 6 Aydan daha az bir süredir çalışıyorsa, işten çıkarılması durumunda herhangi bir hukuki koruması bulunmamaktadır. İstisnai olarak; işten çıkarmaya karşı korunan kişiler hamile olan çalışanlar ve ağır sanayii işçileridir. İşçinin işten çıkarılma durumunda, işten çıkarılma bildiriminin alındığı tarihten itibaren 3 Hafta içerisinde İş Mahkemesine başvurma hakları mevcuttur.
7. Risk Grubuna Dahilim, İşverenim Yine de Çalışmamı İsteyebilir mi?
Gerek kronik bir rahatsızlığınız gerekse yaşınız itibariyle risk grubunda yer alıyorsanız Çovid-19 salgınından korunmanız için ciddi ve sert önlemler almanız gerekmektedir. İşverenin bu risk grubunda yer alan çalışanlarını, çalışması yönünde zorlaması ciddi sonuçlar doğuracaktır. Bu sebepten işveren, risk grubundaki işçisini çalışmaya zorlayamaz. Eğer ki zorluyor ise bu durumda işçi haklı nedenle iş sözleşmesini fesih hakkına sahiptir ve ayrıca çalışma süresi bakımından kanundaki şartları sağlıyorsa bu durumda kıdem tazminatı alma hakkı da mevcuttur. Altını çizmemiz gerekiyor ki; Özellikle 50 yaş ve üzeri ve akciğer problemi yaşayan çalışanların kesinlikle ve kesinlikle tedbirli olmaları gerekmektedir.
8. Çocuk Bakımı Sebebiyle Evde Kalınabilir mi ?
Bakıma muhtaç küçük çocuk sahibi ebeveyn çalışanlar, Corona Sebebiyle kreş ve okulların kapalı olması sebebiyle işvereninin onayı olması şartıyla 3 Haftaya kadar özel çocuk bakım izni talep edebilirler. Özel bakım süresinde maaş kesintiye uğramadan ödenmek zorundadır. İşveren, işçisine ödediği maaşın halihazırda 1/3`ni devletten alacaktır.
9. Çalışan Önceden Almış Olduğu Tatil İznini İptal Edebilir mi?
İş Kanunu`n da birçok düzenlemem işçiyi korumaya yönelik eğilim göstersede işvereni mağdur etmemek adına da birçok düzenlemem mevcuttur. Bu açıdan önceden alınmış ve onaylanmış tatil izinlerinin, gerek salgın sebebiyle gerek işe salgın sebebiyle ülkelerin sınır kapılarının kapanmış olduğunu gerekçe gösterip iptalini istemek mümkün değildir. Bu açıdan kanun koyucu ve yorumlayıcıların temel düşüncesi tatil izinlerinin evde kalarakta geçirilebileceğidir.
10. Enfekte Olan İşçi Bu Konuda İşverenini Bilgilendirmekle Yükümlü müdür ve ayrıca İşverenin Corona Epidemisinde Özel Bakım Yükümlülükleri Var mıdır ?
Kural olarak, işçi sözleşme dışı herhangi bir konuda işverenini bilgilendirme yükümlülüğü altında değildir. Fakat genel toplum sağlığını etkileyen corona salgını sebebiyle çalışan işverenini bilgilendirmekle yükümlüdür, aksi halde işveren gerekli ve zamanında koruyucu önlem almadığı suçlamasıyla karşı karşıya kalmayacaktır. Bunun dışında işveren, çalışanlarını tehlikelerden korumakla kanunen yükümlüdür. Bu görevin ne kadar geniş kapsamlı anlaşılması gerektiği somut olaya göre değişkenlik göstermektedir. Corona Salgını konusunda işveren yeterli dezenfektanların ve temizlik malzemelerinin teminini sağlamak zorundadır. Ayrıca şüpheli bir Çovid-19 vakıası var ise bu durumda işveren, hastalığın daha da fazla yayılmaması için önlemler almalıdır. Özellikle, şirketin geçici olarak kapatılması, Home Office tarzı evden çalışma veya kısa süreli çalışma yöntemleri bunlardan en önemlileridir.
Sonuç olarak; İşiniz tehlikeye giriyorsa ve maaşınız ödenmiyorsa mutlaka bu alanda uzman bir avukata danışmanız gerekmektedir. Halihazırda birçok resmi makam tavsiye açıklamalarda bulunmaktadır. Bu tavsiyelere uymanızı olabildiğince insnalarla iletişiminizi en asgari düzeye çekmenizi rica ediyoruz. Dışarı sadece ve sadece çalışma, zorunlu market alışverişi ve ilaç alımı dışında çıkmamanızı öneriyoruz. Unutmayalım ki; Sağlık en önemli sermayedir. Sizlere sağlıklı bir yaşam diliyoruz.
Av. Osman Burak GEZER
Dr. Sincar & Basun Hukuk Bürosu
Kapatma cihazları ( Manipülasyon Uygulaması ) Çeşitleri Neler ?
Termal Pencere (Termofenster) :
Termal pencere uygulaması, aracın havaya saldığı gazların temizlenme mekanizmasının ya tamamen kapatıldığı veyahut ciddi ölçüde işlevini yitiridiği bir sıcaklık aralığıdır. Bu termal pencerelere Avrupa`da izin verilmemektedir. İstisnai olarak sadece belli şartlar altında motorun korunması amacıyla sadece araç üretim test bandında kullanımına izin verilmiştir. Mercedes ve VW, termal pencereyi, Almanya`da ki sıcaklıklar göz önüne alındığında neredeyse kalıcı olarak kullandığı bilinmektedir. Bu sebepten dolayı egzoz gazı temizliğini göz önüne alarak mahkemeler termal pencereyi izin verilmeyen kapatma cihazı olarak kabul etmekte ve dava sonucunda müşteriye tazminat ödenmesine karar vermektedir.
• Soğutucu Ayar Noktası Sıcaklık Kontrolü (Die Kuhlmittel-Sollwert Temperaturregelung) :
Soğutucu ayar noktası sıcaklık kontrolü, aracın soğutucu devresini uzun süre soğuk tutmak için kullanılmaktadır. Birçok mahkemeye göre satışa sunulan araçlarda söz konusu sistemin olmaması aracın manipülasyondan etkilenmiş araç sıfatına girmesine sebeptir. Söz konusu sistemle, aracın motor yağının sıcaklığı yavaşça artmaktadır ve araç daha az oksit salınımı yapmaktadır. Bu sistemin olmaması durumunda araç daha fazla zehirli gaz salınımı yapmaktadır.
• Slipguard :
Dizel skandalının ortaya çıktığı ilk zamanlarda Amerika`lı uzmanların keşfettiği bir hile olan Slipguard, araç yolda veya test bandında olup olmadığını belirlemek için özel bir yazılım sayesinde hız ve ivmeden yola çıkarak tahminde bulunmaktadır. Bu sebepten araç eğer test bandında ise egzoz emisyon değerleri, olması gereken değerleri veriyor iken araç yolda ise normalinden daha fazla miktarda egzoz salınımı yapmaktadır.
• Bit 15 :
Egzoz gazı temizliği yalnızca sürüşün ilk 26 kilometresi boyunca normal değerler ölçüsünde çalışmakta ve 26 kilometrenin sonrasında ise egzoz gazı temizliği işlevi azalmaktadır. Bu şekilde havaya 26. Kilometreden sonra fazla miktarda zehirli gaz salınımı yapılmaktadır. Sonuç olarak, araç test bandında iken ilk 26 kilometre az miktarda azot gazı salınımı yaparken sonrasında ise normalden çok daha fazla değerlerde salınım yapmaktadır.
Daha fazlasını okuMercedes`te Dizel Skandalı
Son yıllarda gündemi fazlasıyla meşgul eden dizel skandalından Mercedes araç sahipleri de oldukça mağdur olmuş durumdalar. Mercedes`in ( Daimler AG ) birçok kategoride ki araçları manipülasyonlu yazılımdan etkilenmiştir. Mercedes kullanıcıları, söz konusu skandaldan etkilenmiş bir araca sahiplerse hukuki süreci başlatıp şirketten tazminat talep edebilirler. Hatta araç banka üzerinden finanse edilerek alınmışsa bu durumda bugün imzalanmış olsa dahi banka kredi sözleşmesi de iptal edilerek ödenen tutarlar geri alınabilir.
Mercedes`in egzoz manipülasyonundan birçok seride ki aracı etkilenmiştir. Öncelikle Mercedes`in E ve C Sınıfı, GLK, Vito, Sprinter en çok etkilenen araç kategorisi olmuştur. Bunun yanı sıra zaman geçtikçe Mercedes`in daha birçok aracının skandaldan etkilendiği ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki; Mercedes`in neredeyse EURO 5 ve EURO 6 kategorisinde ki bütün araçları dizel skandalından etkilenmiş durumdadır. Bu sebepten Daimler şirketi, Avrupa çapında yaklaşık 3 milyon aracı yazılım güncellemesi için çağırmıştır ve hala da çağırmaya devam etmektedir. Yazılım güncellemesi ile araçların performansında ciddi ölçüde gerileme ve yakıt tüketiminde ciddi artış gözlenmektedir. Bu sebepten müşteriler, rızaya bağlı yazılım güncelleme davetine (freiwillige Rückrufschreiben) olumsuz yaklaşmaktadırlar. Fakat zorunlu geri çağırma davetine olumsuz yanıt vermenin kanunen ciddi sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlardan en ciddi olanı ise aracınızın trafikten men edilmesi tehlikesidir. Mercedes, nihayetinde müşterilerine yazılım güncellemesi yaptırmak için bulduğu her fırsatı kullanmaya çalışmaktadır. Aracınız şayet daha önce gönüllü geri çağırma kağıdına binaen davet edilmişse, reddedilmesini ve reddin de serviste ( Werkstatt ) yazılı şekilde onaylanmasını istemenizi öneririz. Genel anlamda en güvenli yol, Daimler AG`den bir davetiye aldığınızda bizlerle iletişime geçmenizdir.
Son olarak önemli bir hususu da belirtmek istiyoruz ki; Mercedes Servisine aracınızı herhangi bir sebeple götürmüşseniz ve sonrasında aracınızın B sütununda QR kodlu yeni bir etiket yapıştılmışsa bu sizlerin bilgisi dışında aracınıza yazılım güncellemesi yapıldığı anlamına gelmektedir.
Bu durumda bizlerle irtibat numaralarımızdan iletişime geçerek haklarınızı ücretsiz olarak danışabilirsiniz.
Daha fazlasını okuDizel Skandalında Kullanım Bedeli Kesintisi
Halihazırda birçok müşteri Volkswagen ve diğer üretici firmalara karşı haklarını aradılar ve mahkeme önünde manipüle edilmiş araçları hususunda ihlal edilen haklarını geri aldılar; Gerek araçlarının iadesi ve yeni bir araç alarak gerek ise ödemiş oldukları paraları satın alım bedeli üzerinden geri alarak. Bazı mahkemelerden kesinti olmadan ödenmiş olan miktarın iadesi kararı çıkmasına rağmen birçok bölge mahkemesi özel bir formülle hesaplama yaparak belli miktarda kullanım bedelini kesintisi neticesinde kalan miktarın müşteriye ödenmesine hükmetmiştir.
Peki kullanım kesintisi tazminatı nedir? Kısa bir ifadeyle arabanın satın alındığı tarih ile hukuki sürecin tamamlandığı süre arasında araçla sürülen kilometre sayısının özel bir formülle hesaplanması neticesinde çıkan miktarın satın alım bedelinden düşürülüp ve geri kalan kısmın müşteriye ödenmesi hususudur. Söz konusu kullanım bedeli tazminatı meselesinin altında yatan temel düşünce; Hakkaniyetdir. Şöyle ki; Dizel skandalının ortaya çıktığı ilk tarihten itibaren üretici firmalara karşı araçların ve ödenen paraların karşılıklı iadesi amacıyla binlerce dava açıldı. Dava açılma sürecine kadar müşteriler yıllar boyu kilometrelerce yol katetmiş oluyorlar. Her ne kadar üretici firma, kasten (bilerek ve isteyerek) hukuka ve ahlaka aykırı şekilde manipüle edilmiş aracı satarak müşterileri dolandırmış olsa da binlerce kilometre yol katetmiş bir aracın da bir değer kaybına uğradığı aşikardır. Bu durumda genel düşünce ne müşterinin ne de üretici firmanın karşılıklı olarak haksızlığa uğramaması zira müşteri yıllarca aracı kullanmaya devam etmiş ve araçtan faydalanmıştır.
Kullanın bedeli tazminatı nasıl hesaplanır ? Aracın tazminatını hesaplamak için aşağıdaki formül kullanılır. “Beklenen Toplam Kilometre” teriminden, otomobil için öngörülen ortalama ömür anlaşılabilir. Öngörülen bu kilometre miktarı ortalama 250.000 ile 300.000 kilometre arasındadır. Araçla ne kadar çok yol katedilirse bu durumda kullanım bedeli kesintisi o kadar fazla olmaktadır.
2. el bir araç almış olduğunuzda aracın kilometre bilgisini gösteren ekranda yer alan tüm kilometreyi değil satın aldığınız tarihteki kilometre miktarından dava açtığınız tarihteki kilometre sayısının çıkarılması sonucu ortaya çıkan rakam hesaba katılır. Örneğin; 2017 yılında satın alınan 2. El araçla, satın alım tarihinde ilk kullanıcı 50.000 kilometre yol yapmıştır. Aradan geçen 3 sene sonunda 2020 yılında dava açtığınız tarihte kilometre durumu 150.000 kilometre olsun bu durumda, 150.000 – 50.000 = 100.000 kilometre yol katetmişsinizdir ve hesaplamaya katılacak rakam 100.000 kilometredir.
Son olarak belirtmek gerekir ki; dava açtığınızda kullanım bedeli kesintisi olsa dahi bu durumda yine de zarar etmediğinizi bilmeniz gerekir. Aracınızı satmayı düşünseniz bu durumda arabanın sizin aldığınız tarihten bu yana daha fazla değer kaybına uğrayacağı aşikardır. Misal vermemiz gerekirse; 2017 yılında 10.000 kilometrede ki 25.000 Euro`ya satın alınan aracınızı ve 2020 yılında 100.000 kilometrede satmak isteseniz güncel fiyatı yaklaşık 7.000 ile 9.000 Euro arasında olacaktır. Fakat siz dava açtığınız takdirde satın alma bedeli üzerinden düşülecek olan kullanım bedeli kesintisi 7.500 Euro olacaktır. Sonuç olarak; 10.000 euro kar elde etmiş oluyorsunuz.
Kısacası kullanım bedeli kesintisi olacağı düşüncesiyle zarar ettiğinizi düşünmemenizi öneriyoruz.
Daha fazlasını okuMercedes Sahtekarlığını Örtbas Etme Gayretinde mi ?
Mercedes, dünya çapında 300.000`den fazla CLS ve E-Klasse Serisi dizel araçlarını geri çağırdı. Söz konusu geri çağırma kağıdında (Rückrufschreiben) yer alan sebep ise bir hayli şaşırtıcıydı: “Araçlarda yangın riskinin artması.” Akıllarda tek soru; Neden sadece dizel arabalar çağrılıyor? Yoksa esas amaç yazılım güncellemesi mi (Software Update) yani yangın tehlikesi sadece bir bahaneden mi ibaret?
11 Şubat 2020 tarihinde Federal Motorlu Taşımacılık İdaresi (Kraftfahrtbundesamt) toplam 298.000 adet Mercedes – Benz araç için yeni bir çağırma listesi yayımladı. 2015 tarihinden 2019 yılına kadar Mercedes CLS ve C-Serisi söz konusu geri çağırmanın kapsamına girdi sebep ise yangın riskinin olması. Hatta Kraftfahrtbundesamt`in yayımladığı bir kesin çağrı bildirisinde belirtilen husus: „Elektrokimyasal süreçler nedeniyle, çalışan farklı sistemler elektrikle temas edebilir ve bunun neticesi olarak da yangın riski vardır.“
Yeni yayımlanan geri çağırma için dikkat çeken husus bahse konu problemden sadece dizel motorlu araçların etkilenmesidir. Dizel skandalının gün yüzüne çıktığı ilk tarihten bu yana Daimler AG grubunun ürettiği araçlardan sözde skandaldan etkilenmiş olanları yasadışı kapatma cihazlarını gizli bir yazılım güncellemesiyle kapatmak istediğini varsaymak mantıklıdır. Kısacası hukuka ve ahlaka aykırı şekilde manipüle edilmiş araçları yine hukuka ve ahlaka aykırı şekilde müşteriden gizleyerek, dolandırıcılığını örtbas etmekle meşguller. Bu sebepten sizlere de yangın tehlikesi sebebiyle geri çağırma yapılmışsa bu durumda ihtiyatlı olmanızı öneriyoruz. Şayet bir yazılım güncellemesi yapılmışsa bu durumda aracınızın dizel skandalından 100% etkilenmiş olduğunu ve hakkınızı mahkeme önünde aramanız gerektiğini hatırlatmak isteriz.
Dr. Sincar & Basun Hukuk Bürosu olarak bilinçli, hukuka ve ahlaki normlara aykırı şekilde mağdur edilmiş sizlere her daim ücretsiz olarak haklarınızı detaylı açıklamaktan ve hakkınızı söz konusu şirketlerden almak için hukuk mücadelesi vermekten onur duyarız. Belirtmek isteriz ki; Söz konusu mağduriyetinizin giderilmesi için başlatılacak hukuki süreç için mahkeme ve avukatlık masrafı hususunda cebinizden 1 Euro dahi çıkmayacaktır.
Daha fazlasını oku